Aerobic ve Anaerobic Koşmak
Tüm Koşu antrenmanlarının merkezinde; aerobic mi? ve anaerobic mi? soruları yatar. Yeteneğiniz, amacınız, yaşınız, hırsınız ne olursa olsun; vücudunuz koşmak için aldığınız şekeri küçücük parçalara ayırarak, enerji olarak kullanılabilecek glikojene dönüştürür. Bu dönüşüm için gerekli oksijeni alış şeklimize baktığımızda; eğer vücudumuz yeteri kadar oksijen alabiliyorsa yani rahatlıkla nefes alabiliyorsak; “aerobic nefes alma”dan, yeteri kadar oksijen alamadığımız yani çılgınca koştuğumuzda nefessiz kaldığımız süreçte de “anaerobic nefes almadan” söz ediyoruz demektir. Özetle koşarken rahatlıkla ve yeterli nefes alabiliyorsanız aerobic; nefes nefese kalıp rahatlıkla oksijen alamıyorsanız anaerobic aşamadasınız demektir.
Aerobic Koşmak
Aerobic koşmak ya da nefes almak vücudumuzun yeterince ve çok rahat oksijen alabildiği (nefes alabildiğimiz) orta_uzun mesafeli rahat koşulardan oluşur. Koşarsınız, rahatlıkla nefes almaya da devam edersiniz, vücudunuz aldığı bu oksijeni kaslarınızın ihtiyaç duyduğu enerji oluşum sürecinde etkin bir şekilde kullanır ve sonra da nefes verince atıkları dışarı atarsınız. Baca gibi. Oksijen girer ateş yanar duman bacadan çıkar. Bu sürecin sonunda iki atık oluşur; birisi karbondioksit ve diğeri su. Biri ağızdan geri bırakılır diğeri de terleme suretiyle vücuttan atılır. Aerobic süreçte koşmak için ihtiyacınız olan enerjinin yaratımını sağlatan oksijeni çok rahat bir şekilde alır ve kullanırsınız. Maraton, yarımaraton, 15K ve 10K aerobic aktivitelerdir. Dakikalarca yapılabilirler.
Anaerobic Koşmak
Anaerobic koşmak ya da nefes almak vücudun yeterince oksijeni alamadığında başlar. O kadar hızlı koşuyorsunuz dur ki, aldığınız oksijen ihtiyaç duyulan oksijenden az kalmaktadır. Nefes nefese olduğunuz anları hatırlayın..Ağzınızdan giren oksijeni daha yakılmadan hemen atarsınız. Yetersiz oksijenden dolayı kaslarınızın o an ki koşu için ihtiyaç duyduğu enerji üretilemez. Peki oksijen olmayınca ne olur? Kaslar da ihtiyaç duyduğu enerjiyi kendisi üretmeye başlar. Yani; Karbondioksit ve su yerine; laktik asit üretimi başlar (ayaklarınızda duyduğunuz ağrı/acı/yanma hissini yaratan). Ne yazık ki vücudumuzun karbondioksit ve su kadar, laktik asiti hızla temizlemesi çok kolay değildir. Bu nedenle “laktik asit birikimi” oluşur ve bu birikimin artması ile de ayaklarda yorgunluk hızlanır. Koşamaz hale geliriz. Anaerobic Koşunun yoğunluğu temposu çok ağır, hızı da çok yüksektir. Süresi de kısadır. Sadece şeker yakılır diyebiliriz. Sprint atmak, 100m, 200m, 800m ağırlık kaldırma, kurbağa tipi yüzme anaerobic aktivitelerdir. Dakikalarca yapılamazlar.
Bu kavramları iyi anlamanın nedeni çok açıktır. Bir antrenman ya da yarışın ilk aşamalarına çok çok hızlı ve yoğun başlarsanız, vücudunuz hızla anaerobic safhaya geçer ve yukarıda da açıkladığım gibi laktik asit üretimi ve birikimi hızlanır. İşte bu nedenle yarışa çok hızlı çıkmak zararlıdır. Ayaklardaki yorgunluğun başlama nedeni de budur. Böyle durumlarda yavaşlayarak aerobic safhaya dönmek gereklidir. Eğer aerobic aşamada bir çıkış yaparsanız vücudunuz karbonhidrat yanısıra, yağları da yakar ve ayağınızda yorgunluk hissetmeksizin koşmaya devam edersiniz.
İşte iyi koşabilmenin sırrı aldığımız oksijenin vücut tarafından kullanılabilme oranını yükselterek, laktik asit oluşma sürecini geçiktirmektir. Antrenmanların amacı; aerobic süreçte koşmaya çalışmayı öğrenmek ve anaerobic sürece mümkün olduğunca girmeyi yavaşlatmaktır.